TAŞLARIN OCAKTAN ÇIKARILMASI
Taşların çıkarılma yöntemi,
kullanılan aletten çok, maden yatağının jeolojik yapısına, taşın
değerine ve işlevine göre değişir ). Bazen, Paros'un "lykhnites" olarak
bilinen yüksek saflıktaki heykeltraşlık mermerinde olduğu gibi
(yeraltından çıkarıldığından dolayı Grekçe'deki lamba, lykhnos,
sözcüğünden gelir), damarı izlemek için yamaçta bir tünel açmak gerekir
.Paros'ta hem yeraltında hem de yerüstünde taş ocakları vardı. Aynı
durum Roma yakınlarındaki süngertaşı ocakları için de geçerliydi. Bazı
durumlarda, örneğin Mons Claudianus'ta, kaya genellikle uygulandığı gibi
ocak yüzlerinin tamamı kullanılarak işlenmez. İyi kayaçların yeryüzüne
çıkmış pek çok katmanı vardır. Bu yüzden Romalılar kolayca elde
edilebilen kalın parçaları ayırarak çalışmayı en aza indirme yoluna
gitmişlerdir. Ama asıl yeğlenen yöntem, sürekli olarak bir dikey bir
yatay yüzün ya da aynı anda her ikisinin çalışılarak taş ocağının
sistematik olarak işletilmesiydi. Genellikle ocaklar yamaçlara açılır ve
taş blokları basamaklar halinde alınırdı.
Taş çıkarma yöntemleri çok basittir ve Eski Mısır'dan bugüne aslında pek
değişmeden gelmiştir: Taşın kesilerek çıkartılması yönteminde ön yüzü
ve tepesi açık olan kayanın diğer üç yüzüne derin ve dar açmalar
kesilir. Bazen bunun yerine anakaya içindeki çatlaklardan da
yararlanılır. Açmaların derinliği, çıkarılmak istenen taş bloğunun
yüksekliği kadar olmalıdır.
Kaya üzerine külünk (kaya ve taş kırmakta kullanılan ucu sivri kazma ile
düzgün çizgiler boyunca vurularak ufak parçalar kopara kopara açma
içinde derinleşilir. Ama aşağı doğru eğimli biçimde inildiğinden açma
gitgide daralacaktır. Bu yüzden açmalar murca sivri uçlu taşçı
kalemi.madırga taş oyarken kalem, murç gibi aletlere vurmakta kullanılan
kısa, ağır demir tokmak ile vurularak düzeltilir. Bu işlem, açma
duvarında birbirine paralel çizgiler oluşmasına yol açar; çizgilerin
uzunluğu kullanılan murcun boyuyla doğru orantılıdır.
Taş bloğunun üç yanı açmalar yardımıyla anakayadan ayrıldıktan sonra
kayaya bağlı kalan son yanına çatlatma yöntemi uygulanır. Yanyana açılan
yuvalara sokulan demir veya tahta kamalara (taşı yarmak için kullanılan
sivri uçlu, yassı demir ya da ağaç parçası, takoz) vurularak taş
çatlatılır . Sert mermerler ve granit için demir ve tunçtan kamalar,
daha yumuşak taşlarda (kireçtaşı, şist gibi) ise tahta kamalar
kullanılırdı. Bazen, Prokonnessos mermer ocaklarında olduğu gibi, bloğun
kaya yüzeyinden ayrılmasını desteklemek için çatlatılacak yere önce
boydan boya sığ bir oluk açılabilir.15-20cm derinlikte V biçimi kesitli
bu oluğun sivri dibi 2-3 cm eninde düzlenir ve kamalar buraya
yerleştirilirdi. Çatlatma yönteminde trapez (yamuk) ya da yarım yuvarlak
yassı kamalar kullanılır. Taş çıkarıldıktan sonra kama yuvalarının
izleri kalır
Çok sık olmamakla birlikte kullanılan başka bir yöntem de pointillé
(noktalı çizgi) tekniğiydi. Üç yanda açılan ayırma açmalarının tabanına
yakın aralıklarla dizilen silindirik deliklerin bir noktasından kesmek
gerekirdi. Bu yapılırken, bloğu anakayadan ayırmak için baskı bir
köşeden uygulanabilirdi. Bu yöntemin başarısı en başta taşın kendine
özgü ayırma tekniklerine bağlıdır. Bazen kama yöntemi ve pointillé
yöntemi, Thasos'taki Aliki'de olduğu gibi, birbirine bağlı olarak
kullanılırdı. Ayrıca Naksos'taki mermer ocaklarında da bu yöntemin
uygulanmış olduğu bilinmektedir. Pointillé tekniği hem blokların hem de
sütunların çıkarılmasında kullanılabilir ve özellikle eğimli kayalar
için uygundur.
Kaya kütlesi bir tümseğe ya da çıkıntılı kısımlara
sahipse ısı şoku uygulanırdı. Bunun için çıkarılacak bloğun boyutları
önceden belirlenir ve taşın dört yüzeyinde de çalışılır. Bir kılavuz
çizgisi kesilerek bu çizginin her iki ucunda ateş yakılır, ısınan taşa
soğuk su dökülerek taşın kesilen çizgiler boyunca yarılması sağlanır.
Çoğunlukla
renkli mermerden ve taşlardan yapılan kaplamalar ise Eski Mısır'da
olduğu gibi bakır testerelerle kesilirdi. Daha sert kayalar için, dişsiz
bıçaklar taneleri bakır üzerine gömülmüş olan zımpara ile kullanılırdı.
Bu tür testereler Geç İmparatorluk döneminde bazen su gücüyle
çalıştırılmışlardır. Ausonius'un MS 4. yy.'ın ortalarında Moselle Nehri
üstüne yazdığı şiirde geçen kısa bir anlatım bu konuda ipucu
vermektedir. Bu kısımda Moselle'ye Trier'in hemen aşağısından katılan
Erubris'in (Ruwar) kıyılarında su çarkları tarafından çalıştırılan
testereler anlatılmaktadır Plinius yine bu bölgede bulunan bir tür
sabuntaşının, kiremit olarak kullanılmak üzere testerelerle tahta gibi
kolaylıkla kesilebildiğini bildirmektedir.
ROMA'DA KULLANILAN YAPI TAŞLARI
A. TÜF VE DİĞER VOLKANİK TAŞLAR
Tüf
ve diğer volkanik taşlar Tiber'in kuzeyindeki Sabatini ve güneyindeki
Alban (Latian) yanardağ gruplarının etkinliklerinin çeşitli evrelerinde
oluşmuşlardır. Bu malzeme Etrüskler döneminde özellikle Güney
Etruria'daki surların ve oda mezarların yapımında kullanılmıştı.
Roma'daki Geç Cumhuriyet dönemi yapıları, Hellenistik üsluplar ve
oranlardan etkilenmelerine karşın, Augustus dönemine kadar Roma ve
çevresinden gelen tüf ile inşa edilmişlerdi.
Capellaccio Roma'nın
tepelerini ince bir tabaka halinde kaplayan bir tüf çeşididir. MÖ 6. ve
5. yüzyıllar boyunca Roma'da kullanılan tek yapı taşıydı. Ama
fethedilen bölgelerde bulunan daha sert taşların Romalıların kullanımına
açılması, capellaccionun rolünün, temellerin kaplanması, kuyuların, su
kemerlerinin ve lağımların astarlanması ve kaldırımlara temel yapılması
gibi işlerle sınırlanmasına neden oldu. Çabuk dağılabilen bir taş
olduğundan anıtsal mimari için uygun değildir. MÖ 1. yy.'dan sonra çok
az kullanılmıştır.
Başka bir tüf çeşidi olan Grotta Oscura tüfü,
Roma'dan on beş km uzaklıktaki Grotta Oscura'dan çıkarılmaktaydı (resim
1). Bu bölge MÖ 396'da Veii'nin yıkılışına kadar Etrüskler'in elindeydi.
Ocakların ne zaman açıldığı bilinmemekle birlikte MÖ 4. yy.'a kadar
yaygın biçimde kullanılmadığı kesindir. Gevrek ve gözenekli yapısı
yüzünden iyi bir taş değildir. Yine de MÖ 2. yy.'ın sonuna kadar dörtgen
taş duvarlarda ve temellerde kullanılmıştır. Köprü inşaatlarında
çekirdek olarak kullanılması Romalılar'ın bu taşın suya karşı duyarlı
olduğunu tam olarak anlamadıklarını gösterir. Hafif bir malzeme olan
Grotta Oscura tüfü, tonoz yapılırken harca katılmaktaydı. Grotta Oscura
ocakları MÖ 4. yy.'dan 2. yy.'ın ortalarına kadar yapılar için malzeme
sağladı.
Monte Verde tüfü ve onun dördüncü katmanı olan Anio tüfü bu kronolojik
farklılık dışında birbirine çok benzer. Yapı malzemesi olarak Monto
Verde tüfü Anio'dan az çok daha serttir ama daha kolay kırılabilir.
Monte Verde tüfü Tiber nehrinin karşısında çıkarılıyor ve nehir yoluyla
taşınıyordu. Bu malzeme MÖ 125 ile 75 arasında çok popülerdi, MÖ 50'den
sonra ise çok az kullanılmıştı. Anio tüfünün kullanımı MÖ 1. yy.'da
artmıştı; Augustus döneminde kullanılan tüfler Anio ocaklarından
sağlanıyordu.
Peperino (saxum Albanum), koyu lava, beyaz
kireçtaşı parçaları ve başka maddeler içeren sert, ince taneli koyu gri
bir tüf çeşidiydi. Ağırlığa dayanıklı, iyi bir yapı malzemesiydi.
Oyulmaya uygun olduğundan yazıtlar, sütun başlıkları, silmeler için
istenmekteydi. Üstü stucco kaplanarak kötü görüntüsü gizlenebiliyordu.
Başlıca eksikliği ise ocaklardan 24 km uzaklıktaki kente taşınmasının
pahalı olması ve elverişli bir su yolu bulunmamasıydı. MÖ 1. yy.'daki
tapınak inşaatlarında peperino daha çok traverten ile birlikte
kullanıldı. Augustus döneminin ortalarından Nero'nun imparatorluğuna
kadar neredeyse terk edildi. Yangına dayanıklı olması başka bir
özelliğiydi ve öteki taşlara göre bu üstünlüğü Nero dönemindeki
yangından sonra yeniden yaygınlaşmasını sağladı.
Gabin taşı
(saxum Gabinum), içindeki kahverengi kül karışımına karşın renginden çok
yapısı ile peperinodan ayrılır. Sağlamlık ve ateşe dayanıklılık
özellikleri ile peperinoya benzer ama içindeki kaba maddeler stucco ile
kaplanmasına ve oyulabilmesine engel olur. Bilinen en erken kullanımı su
kemerlerindedir. MÖ 2. yy.'ın sonuna doğru yapılarda kullanılmaya
başlanan Gabine taşına, peperinodan daha aşağı kalitede olduğundan
sınırlı yer verilmişti. Yine de, herhalde ekonomik nedenlerle Iulius
Caesar ve Augustus forumlarında kullanılmıştı.
Süngertaşı
(pumix), Roma yapılarında pek büyük rol oynamamıştır. Ama başka
amaçlarla çeşitli kullanımları söz konusudur: Örneğin toz haline
getirilen süngertaşı mermer kesimi ve cilası için kullanılırdı. Antik
yazarlar, bu terimi nymphelerin sözde mağaralarında bulunan sarkıt
oluşumları için de kullanmışlardır.
B. TRAVERTEN
Traverten
erken dönemde kullanılmış sert taşlar arasındaydı. Tüf olmamakla
birlikte yanardağ etkinliğinin dolaylı bir sonucuydu. Roma ile Tivoli
arasında büyük traverten yatakları vardı ve Alba yanardağlarının erken
dönemdeki püskürmeleriyle ilgili olan sülfürlü kaynak suları tarafından
yığılmıştı. Kremrengi ve ince yapılı olması güzel bir görünüm
vermekteydi, tüf taşlarının çoğu gibi estetik nedenlerle yüzeyinin
gizlenmesine gerek yoktu, ayrıca oyulmaya da uygundu. Yine de
Romalılar'ın gözünde bazı kusurları vardı: Dikildiğinde çatlayabilirdi,
ateşe maruz kaldığında toz haline geliyordu ve çıkarılması pahalıydı.
Bunlara karşın, MÖ 1. yy.'da yapının tamamı için kullanılmaya başlandı
ve İmparatorluk döneminde de kullanımı sürdü. Köprülerin kemer
taşlarında uygulanmasının ardından öteki kemerler için de bundan
yararlanıldı. Kemerlerin, tiyatroların yapımında geniş yer almaya
başlamasıyla, traverten aranan bir malzeme oldu. Mezar cephelerinde
kullanıldığı gibi kaldırımlar ve basamaklar için de uygun bir
malzemeydi. İnşaat sırasında artan traverten parçaları Iulius Caesar,
Augustus ve Tiberius dönemindeki betonda kendilerine yer buldular.
Traverten parçaları beton tabakaları arasında bir çeşit bağlantı
oluşturmak üzere değerlendiriliyordu.
C. MERMER VE GRANİT
Mermer
sıcaklık ve basınç altında kristalize olmuş kireçtaşıdır. Romalılar
"marmor" sözcüğünü çok geniş anlamda, her tür ince, sert heykeltraşlık
ya da mimarlıkta kullanılabilecek yüksek kalite taşları kapsayacak
biçimde kullanmışlardır. "Mermer"in granit, porfir, diorit, bazalt ve
daha iyi bazı kireçtaşlarını olduğu kadar tüm mermer ve breş çeşitlerini
içine aldığı düşünülebilir. Bu mermerlerin büyük çoğunluğu iki ana
bölgeden, her ikisi de Akdeniz'den -Ege dünyası ve Mısır- gelmektedir.
Batıda da iyi mermerler vardır ama pek azı Akdeniz'deki ocaklarla
karşılaştırılacak ölçüde işletilmektedir. Bunlardan biri Luna'nın beyaz
mermeridir. Bu taş ocağına sahip olan Etrüskler'in malzemeyi çok az
kullanmış olması dikkati çeker Bir diğeri antik Numidia'daki
Simitthus'un sarı mermeridir (giallo antico). Kuzey'de, Galia'da
Pireneler'de de taş ocakları vardır ama Ege ve Mısır en büyük mermer
kaynağı olarak kalmıştır.
Roma'daki ilk mermer tapınak (Q.
Caecilius Metellius tarafından yaptırılan Iupiter Stator Tapınağı) MÖ
146'dan sonraya tarihlenmektedir ve Yunan mermerindendir (BOETHIUS 1970:
116). Sulla, MÖ 83'teki yangından sonra Capitolinum Tapınağına
Atina'daki Olympieion'un Korinth stili mermer sütunlarını göndermişti.
Plinius'a göre evinin duvarlarını mermerle kaplayan ilk Romalı,
Caesar'ın praefectus fabrumu olan Mamurra'ydı ve ayrıca evini Luna ve
Karystos mermerinden sütunlar süslemekteydi (Plinius, NH 36.7(48)).
Mamurra, Caesar'ın bayındırlık etkinliklerinde kullanılması için
Luna'daki büyük yatakların açılmasında da herhalde doğrudan aracı
olmuştu. Cumhuriyet dönemi, MÖ 177'de "colonia civium romanorum"un
kurulmasının üstünden çok zaman geçmeden Apua Alpleri'ndeki Luna mermer
endüstrisinin doğuşuna tanık oldu. Üretim kapasitesi yerel taleplerin
ötesine ulaşarak çok çabuk büyüdü. Roma'da mermer kullanımının az olması
yüzünden MÖ 1. yy.'ın başında ne Luna'da ne de İtalya'nın başka yerinde
bir mermer endüstrisi yoktu ve az miktarda kullanılan mermerler Küçük
Asya ve Yunanistan'daki taş ocaklarından getirtiliyordu. Yaklaşık yarım
yüzyıl sonra, MÖ 48'de Plinius, Luna mermerlerinin Roma'da yaygın olarak
kullanıldığını, neredeyse Yunanistan'ın beyaz mermeri ve Küçük Asya'nın
gri ve beyaz mermeriyle rekabet ettiğini yazar. Ocaklarındaki iyi
malzemenin bolluğu Luna'nın elindeki tek koz değildi. Gerçekte Luna
kenti iyi bir ticari limana (portus Lunae) sahipti ve Via Aemilia Scauri
kenti Roma'ya ulaşan yollara bağlıyordu.
Geç Cumhuriyet
döneminde, Luna mermer endüstrisi Roma'nın yeni yönetici ve tüccar
sınıfı arasında yaygın olan lüks tutkusu yüzünden önemli ölçüde
ilerledi. Plinius, bu dönemde görülen lüksün İmparatorluk dönemindekini
bastırdığını söyler. Antik kaynaklarda, evlerde mermer kullanımının
yaygınlaşması Roma ahlakının çöküşünün ilk belirtilerinden biri olarak
gösterilmekteydi (DOLCI 1988: 78). MÖ 95'te evine Hymettos memerinden
altı sütun yerleştirdiği için L. Crassus'u "bastırılamayan
savurganlıkla" suçlayan M Brutus, Roma'da özel evlerde mermer
kullanımının ilk örnekleri görüldüğünde de bunları sert biçimde
eleştirmişti (Plinius, NH, 36.1(39; 2(6); 3(8); 5(44-5); 9(51)).
Augustus'un Roma'yı tuğlalar kenti olarak kurup mermerler kenti olarak
bırakmakla övündüğü bilinmektedir. Aslında Augustus döneminde, hem beyaz
ve hem de Geç Hellenistik zevki sürdüren renkli mermerler anıtsal
yapılarda pek de yaygın değildi ve çoğu kaplama olarak kullanılıyordu.
Forum Augustus ve Basilica Aemilia mermerden yapılan Augustus dönemi
yapılarıdır. MÖ 28'e tarihlenen Palatin'deki Apollon Tapınağı Luna
mermerinden yapılmış, yanındaki portikoda ise Numidia mermerinden
sütunlar kullanılmıştı. Castor Tapınağı'nın podiumu tamamen Luna
mermeriyle kaplıydı. Forum Romanum'daki Concordia Tapınağı'nın
kaplamalarında africano (Teos), giallo antico (Numidia), pavonazzetto
(Dokimeion) ve cipollino (Euboea) mermerleri kullanılmıştı. Luna
ocaklarının, en yüksek çalışma düzeyine Traian döneminde ulaştığı
söylenebilir. Yine de MS erken 2. yy.'dan itibaren Luna'nın yerini
Prokonnessos'tan gelen beyaz mermer almaya başladı. Luna mermerinin
kullanımı mimari süslemeler ve heykeltraşlıkta sürse de geç 2. yy. ve
erken 3. yy.'lardan itibaren doğu mermerleri mimarlıkta ve lahitlerde
baskın duruma geldi. Örneğin Panteon'un başlıkları Pentelikon
mermerindendi. 4. yy.'da ise Luna mermerine geri dönüş yaşandı.
Mısır
Roma mimarları için önemli bir yapı malzemesi kaynağıydı, buradaki
ocaklarda çok çeşitli taşlar çıkarılırdı (kaymaktaşı, breş, dolerit,
granit, alçıtaşı, kireçtaşı, mermer, kuvarsit, kumtaşı, şist, yılantaşı
ve sabuntaşı). Mısır'daki taş ocaklarının Romalılar tarafından tam
olarak ne zaman işletildiği tartışma konusudur. Plinius bunların çoğunun
Augustus ve Tiberius döneminde çıkarıldığını bildirir. İmparator
Claudius Mısır'ın Doğu Çölü'ndeki Mons Claudianus'un hornblende (doğal
alüminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikatından oluşmuş koyu yeşil
ya da siyah parlak bir amfibol/silikat grubu türü) granit ocaklarını
Yahudi tutsaklarla çalıştırmıştı. Traian Forumu'nda kullanıldığından
"Forum'un graniti" olarak anılırdı. Mor porfir ocaklarının büyük ölçüde
çalıştırılmaya başlaması için genellikle Plinius'a dayanarak Claudius
dönemi verilir. Arkeolojik kanıtlar ise mor porfirin az miktarlarda da
olsa Caligula döneminde İtalya'da kullanıldığını gösterir. Septimius
Severus döneminde Syene yakınındaki kırmızı granit çıkarılan bir ocak
işletilmeye başlamıştı. Aslında bu granit ocakları Eski Mısır'da
yüzlerce yıldan beri çalıştırılıyordu. Mons Claudianus'tan çıkan gri
granit ise Mısırlılar tarafından çıkarılmamıştı ve Flaviuslar döneminden
itibaren Roma'da yaygın olarak kullanılmıştı. Suriye'de, Damascus
yakınında Baalbek'teki büyük mermer ocakları Antonius Pius zamanında
(138-161) yoğun içimde çalıştırılmıştı.
Roma Taş Ocaklarından Taş Çıkarma İşlemleri
Önceki Yazı
Define Salyongoz İşaretleri Ne Anlama Gelir ?
Sonraki Yazı
Ölü Gömme Gelenekleri ve Mezar Çeşitleri
0 Yorumlar: